Seppuku; düşmanın eline geçen ya da gurur kırıcı bir olaya sebep olan Samuray’ların törensel bir intihar şeklidir. Hara-kiri olarak bilinen terim, hara-kiri karın deşmek anlamına geldiği için japonlar tarafından kaba bulunur, en nihayetinde onur temizlemek için gerçekleştiren bir seremonidir ve günümüzde hala Yakuza (japon mafyası) lar tarafından uygulanmaktadır.
Seppuku’dan önce intihar edecek kişi banyo yapar, en sevdiği yemeği yer ve beyaz bir kimono giydikten sonra, sapı genellikle bir kumaşla süslenmiş, Tanto adı verilen bıçağı önüne koyarak bir ölüm şiiri yazar. Bıçağı karnına saplar ve soldan sağa doğru, acılı bir kesme hareketi yapar. Seppuku yapmayı seçen kişinin vücudunda açtığı yaranın derinliği, cesaretinin ölçüsü olarak kabul edilir.

Ölüm uzun süre sonra kan kaybından olur. Kişi, kimi zaman bu acılı ve uzun ölümden kurtulmak için yardım talebinde bulunabilir ve karnına bıçağı sapladığı anda Kaishakunin adı verilen, yardımcı ensesine kılıçla ölümcül bir darbe indirir.
Kafanın bedenden ayrılması intihar eden kişiye büyük bir saygısızlık olarak kabul edildiğinden bu darbe, bir kılıç ustası tarafından uygulanır ve kafayı gövdeye bağlı tutan küçük bir deri parçasının kalması sağlanır. Seppuku sırasında birinden yardım istemek ona bahşedilebilecek en büyük şereftir.

Bazıları ise yardım kabul etmez ve kesme işlemini iki defa uygulayarak çapraz Seppuku yapar. Bu, kişinin onuruna ne kadar düşkün ve ölüme ne kadar hazır olduğunu gösterir.

Yazar Atilla ÇELİK’in, SAMURAYLAR ve SÖVALYELER
adlı, halen üzerinde çalıştığı kitabından kısa bir alıntı.

…. bir hatadan dolayı kendini öldürmek söz konusu olunca, akıllara gelen ilk toplum Japonlardır. Samuray döneminde buna Seppuku adı veriliyordu. Yani Batı’da bilinen adıyla hara-kiri. Seppuku, arkadaş ve düşmanlar tarafından aynı şekilde taktire değer olarak görülen bir intihar töreniydi. Avrupa’da bir savaş sonrası intihar örneklerine nadiren rastlanmıştır ve onlara göre bu soylu bir davranış değildir. Ama samuraylar için Seppuku, en büyük onur örneğidir. Avrupa’da görülen nadir örneklerden biri, 1333 yılında Halidon Tepesi’nde kaybedilen savaş sonrası, bir çok İskoç’un kendilerini denize atıp kasten boğularak ölmeleridir. Çünkü bunu yapmazlarsa, kaderlerinin tutsaklıkta pek iyi olmayacağını biliyorlardı. Samuraylar tutsak olmanın utancından kaçmak ve hatalarını telafi etmek için intihar ederlerdi. Örneğin; Avrupalı şövalyeler 1461 yılındaki Kavanakacima Savaşı’nda Yamamoto Kansuke’nin kendisini öldürmesini ve bunu niçin yaptığını anlayamayacaktı. Söz konusu savaşı Yamamoto Kansuke planlamış, bu plan son derece yanlış olmuş, başarısızlığın sorumluluğunu üzerinde kabul ederek hayatına dramatik noktayı koyarak kendi canını almıştır. Ayrıca bir efendinin ölümünden sonra intihar vakaları görülmüştür. Örneğin; Ulsan’da Reizei Motomitsu, kılıç yarası aldıktan sonra ölmek üzereyken naginatasıyla kendi yakınındaki 15-16 düşmanını öldürmüştür. Bu olay, onun yandaşlarının büyük acısına neden olmuştur. Şiromatsu Zen’emonnoco, İgazaki Matabeinoco ve Yoşida Tarobei savaş esnasında orada değildiler ve onun öldürüldüğü savaşta yer almadıkları için büyük pişmanlık duymuşlardı. Onlar Reizei Motomitsu’nun cesedini aldıklarında çok güç bir durumda karınlarını açmışlar ve intihar etmişlerdir… Yakın örneklerden biri ise Yukio Mishima’dır. Eserleri dünya çapında üne kavuşmuş ve İngilizce’ye çevrilmiş, üç kez Nobel Edebiyat ödülüne aday gösterilmiş Japon romancı ve oyun yazarı Yukio Mishima 25 Kasım 1970’de Seppuku yaptı ve öldü. Hayat hikayesi ilginçtir.

Mişima velud bir yazardı. Romanları haricinde, popüler dizi romanlar, kısa hikayeler, edebi denemeler, Kabuki tiyatro oyunları, geleneksel Noh drama tiyatrosunun modern versiyonlarıyla ilgili oyunlar kaleme almıştı.

Mişima’nın çocukluğunun ilk dönemi onu yakın çevresinden uzak büyüten ve Mişima’nın diğer erkek çocuklarıyla oynamasına müsaade etmeyip, sadece kız kuzenleri ve bebekleriyle oynamasını isteyen büyükannesi Natsu’nun gölgesi altında geçmişti.

Natsu, Tokugava dönemi samuraylarıyla ilişkili bir aileden gelmekteydi ve Mişima’nın bir bürokrat olup, işleri sömürge döneminde açılan büyükbabası ile evlendikten sonra bile ailenin aristokratik geleneklerini sürdürmeye devam etmişti.

Mişima ailesinin yanına ancak 12 yaşında dönebilmiş ve annesiyle yakın ilişkisi biyografisini yazan kimi yazarlar tarafından ensestliğe yakın bir ilişki olarak tasvir edilmişti.
Babası ise askeri disiplinden keyif alan sert bir adamdı.

Mişima ilk romanı “Tōzoku”‘ya (Hırsızlar) 1946 yılında başlamış ve 1948’de yayınlamıştı. Bu eserini “Kamen no Kokuhaku” (Bir Maskenin İtirafları) adlı otobiyografik çalışması izlemişti. Roman büyük bir başarı kazanmış ve 24 yaşındaki Mişima’ya büyük bir ün kazandırmıştı.

Mişima Japonya’nın modernleşmesi ve geleneksel değerlerini yitirmesine karşı sert bir muhalefet tavrı gösterdi ve samuray değerlerini savundu.

25 Kasım 1970’de Mişima ve beraberindeki Tatenokai üyelerinden dördü Japonya Silahlı Kuvvetlerinin Tokyo’daki Ichigaya Kampını ziyaret etmişler, komutanı sandalyesine bağlamışlar ve İmparatorluğun haklarının yeniden tesis edilmesi için hazırladıkları manifestoyu ve taleplerini okuduktan sonra Mişima, Seppuku yaparak intihar etmiş, Tatenokai üyelerinden Hiroyasu Koga ise intiharın tamamlanması için Mişima’nın başını kılıçla kesmiştir. Ölümü üzerine çok konuşuldu ve çok yorum yapıldı.
Mişima intiharını bir yıl öncesinden hazırlamış Tatenokai üyeleri dışında hiç kimse yazarın intihar hazırlığından haberdar olmamıştı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz