Sinema Tarihinin En İyi Oyuncularından Biri Robert De Niro Oyunculuk yaşamı süresince unutulmaz karakterleri taşıdı beyazperdeye, hatta zaman zaman kendi kişiliğini bile bu karakterlerde eritircesine. Düşsel kahramanlar, romanların sayfalarında, satır aralarında yaşamaktan kurtuldu, onunla ve onun bedeniyle can buldu yaşamın bir parçasıymışcasına. Artık onlar da bizlerden biriydi, Robert De Niro sayesinde.
Canlandırdığı tüm karakterlerde onun eşsiz oyunculuk gücünü, onu ötekilerinden ayıran farklı oyunculuk tekniğini görmek olanaklı. O kendisine adeta bir armağan olarak sunulan bu yeteneğiyle, kuşağının en iyisi olarak biliniyor ve bunu da fazlasıyla hak ediyor.
“Benimle mi konuşuyorsun? Evet benimle konuşuyorsun” diyor De Niro aynanın karşısında, bedenini sunacağı karakterlerden birine doğum sancısı çekerken. O şimdi “Taxi Driver”daki Travis Bickle. Ve Travis sert bir adam olmaya çalışıyor. De Niro da biri olmaya çalışıyor, çılgın biri, yani Travis Bickle. Ve bu çabaları da boşa gitmiyor. De Niro aynanın karşısında çok uzun zaman harcıyor daha başka karakterleri de yaratabilmek için. 17 Ağustos 1943’te New York’da dünyaya gelen Robert De Niro, sanatçı bir ailenin oğlu. Yani genlerinde taşıyor sanatçılık ruhunu. Annesi Virginia Admiral bir ressam, babası Robert ise ressam, heykeltıraş ve şair. Henüz iki yaşındayken annesi ile babası ayrılan De Niro’nun çocukluğu biraz özgürlük biraz da yalnızlıkla yoğruldu.

Kendi başına oynamayı yeğleyen, utangaç bir çocuktu ve bu utangaçlığından on yaşındayken, okulun tiyatro grubunda, “The Wizard of Oz”da aslan rolünü canlandırmak üzere ilk kez sahneye çıkınca kurtulabildi. De Niro yirmili yaşlarına ulaşıncaya dek sokaklarda arkadaşları ile birlikteydi ve onaltı yaşında Chekhov’un “The Bear” oyunu ile oyunculuk onu yeniden yanıbaşına çağırdı. Bu öylesine bir davetti ki onun için, ondan sonraki onbeş yılını Broadway sahnelerinde geçirmesine yetti de arttı bile. Dönemin pek çok başarılı oyuncusu gibi, o da Stella Adler ve Lee Strasberg gibi adını duyurmuş sanatçılarla birlikte oyunculuk tekniği üzerine çalışmalar yaptı.
İlk kamera deneyimi, yönetmen Brian De Palma ile çalıştığı “The Wedding Party” idi. 1963’te çekilen bu film, 1969’da gösterime girmişti ancak hiç ilgi görmedi. Bir sonraki filmi “Greetings”de ve “Hi Mom”da da yine aynı yönetmenle çalışmış ancak yine düşkırıklığı ile karşılaşmıştı. 1973’e dek kameralar ile buluşmamaya özen gösterdi adeta ve o yıl Hollywood’a bir beyzbol oyuncusu olan Bruce Pearson’un yaşamını konu alan “Bang The Drum Slowly” ile hızlı bir dönüş yaparak, New York film eleştirmenlerince en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görüldü.

Bir Martin Scorsese filmi olan “Mean Streets”deki (1973) başarısı akademi tarafından görmezden gelindi. Ancak biri vardı ki bu başarılı performanstan fazlasıyla etkilenmişti ve “The Godfather II” (1974) gibi çok önemli bir yapımda, genç Vito Corleone’yi canlandırmasını önermişti ona. Bu ad elbette efsane yönetmen Francis Ford Coppola’dan başkası değildi. Rolü gereği kusursuz bir biçimde Sicilyalı aksanıyla konuşmayı başaran De Niro, Oscar tarihine kendi adını en iyi yardımcı erkek oyuncu olarak yazdırdı. Artık gözleri bir başka kamaştırıyordu parlayan yıldızının ışığı. “Godfather”daki başarısının ardından, rotasını Avrupa’ya çevirdi. Bu kez bir başka efsanenin Bernardo Bertolucc ’nin “1900” (1976) adlı, 20’nci yüzyılın İtalya’sında bir toprak sahibi ile işçi sınıfından biri arasındaki dostluğun öykülendiği, yapımında rol aldı. Film kısaltılıp dört saate indirilerek gösterime girdiği Amerika’da, içeriğinden öte görsel güzelliği ile beğenildi. Çekimlerin tamamlanmasından sonra Amerika’ya dönen De Niro, bu kez yine Scorsese ile “Taxi Driver” için “Kamera” dedi. Dönemin en dikkat çekici yapımlarından biri olan “Taxi Driver” Cannes Film Festivali’nde en büyük ödüle layık görülürken, en iyi film de olmak üzere birkaç dalda Oscar’a aday gösterildi. Yaşlı boksör Jake La Motta olarak kamera karşısına geçtiği ve yine Martin Scorsese ile birlikte çalıştığı “Raging Bull” ile En İyi Erkek Oyuncu Oscar Ödülü’nü kucaklayan da yine o oldu. 1980’lerde inişe geçen bu yıldız, 1987 yapımı “The Untouchables” ve 1990 yapımı “Goodfellas” ile yeniden eski parlaklığına ulaştı. Özellikle de Tribeca Film Center’ı kurduktan sonra Hollywood’daki yerini daha da sağlamlaştırdı. İlk yönetmenlik deneyimini de kendi film şirketini kurduktan sonra, 1993 yapımı “A Bronx Tale” adlı yapımla gerçekleştirdi. 2000’li yılları büyük gişe başarıları elde eden “Analyze This” (1999) ve “Meet The Parents” (2000) gibi yapımlarla “Hollywood’un en iyi erkek oyuncu”larından biri olarak karşıladı.

Kimi zaman bir taksi sürücüsü, kimi zaman mafya olarak beyaz perdeye yansıyan sanatçı, iyi bir komedi ustası olduğunu da “Midnight Run”, “Analyze This”, “Meet The Parents” ve “Showtime” adlı yapımlarla milyonlara kanıtladı. Daha ne yapımlar var sanatçının imzasını taşıyan: “Once Upon a Time in America” (1984), “Falling in Love” (1984), “Jacknife” (1989), “Guilty by Suspicion” (1991), “Backdraft” (1991), “Cape Fear” (1991), “Night and the City” (1992), “Mistress” (1992), “Heat” (1995), “The Fan” (1996), “Sleepers” (1996), “Marvin’s Room” (1996), “Wag the Dog” (1997), “Jackie Brown” (1997), “Great Expectations” (1998), “Flawless” (1999), “Men of Honor” (2000), “The Score” (2001), “15 Minutes” (2001), “Analyze This” (2002), “City by the Sea” (2002).

De Niro bir yandan başarıları ile adından bol bol söz ettirirken, öte yanda özel yaşamını büyük bir titizlikle gizli tuttu. Kariyerinin ilk dönemlerinde birkaç söyleşiye “Evet” diyen oyuncu, özel yaşamını oyunculuğunun dışında yaşamaya karar verdi. 1976’da oyuncu Dianne Abbott ile evlendi. Bu evlilikten Raphael adında oğlu dünyaya geldi, ancak çift birkaç yıl içinde boşanma kararı aldı. Dedikodu sütunlarında en fazla belki de onun adı geçiyor. Çünkü o yazılanların hiçbirini ne doğruluyor, ne de herhangi bir yanıt veriyor. Oyuncu 1997’de uzun süredir birlikte olduğu Grace Hightower ile çok gizli bir düğünle evlendi. “Scorsese” ile başarılı pek çok yapıma imza atan De Niro, 2002 yılı Mayıs ayında, yine onunla birlikte kendi film şirketiyle aynı adı taşıyan bir film festivaline kuruculuk etti: Tribeca Film Festivali.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz