İzlediğim bir belgesel nükleer enerjisi tahrikli uçaklar üzerineydi. Gerçekten çok ilginç şeyler yapılmış soğuk savaş zamanlarında. Nükleer enerjiyi kullanabilen uçaklar için ne yatırımlar yapılmış. Belgeselde anlatılanlara göre nükleer enerjinin uçaklara uygulanması iki ayrı sistem olarak planlamış. Birincisi kapalı bir çevrime sahip jeneratör ile sağlanması ki bu durum radyasyon yalıtımıyla desteklenecek uçakların çok ağır (pahalı) olması demek. İkinci sistemde ise açık çevrim; nükleer atıklar direkt olarak egzozdan dışarı atmosfere karışması demek. “Geleceğe Dönüş” filmindeki makinist amcanın Türkçe deyimiyle “Yeterli eğim ve ıs sağlandığında ki ben burada cehennem sıcağından bahsediyorum evlat, bu tren saatte 88 mil yapar.”…

Bütün bu teknolojiler, özellikle ABD ve SSCB tarafından denenmiş. Öncelikle SSCB işe el atmış ve ikinci yolla bir uçak üretip bunu bir güzel uçurmuşlar. 10 kişiye yakın mürettebatın sadece pilotu sağ kalmış, diğerleri ise ağır radyasyondan vefat etmişler. Atmosfere salınan atıklar ise kim bilir neleri etkilemiştir. ABD ise ANP adlı bir program başlatmış, nice paralar akıtmış, sonra da projeyi durdurma kararı almış.

Bu çalışmalar dışında kim bilir nice deneyler, araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Soğuk savaş konusunda gerçekler (veya komplolar diyelim) saymakla bitmez zaten.

Şimdilerde ise ilginç, uçuk ama güzel şeyler de yapılmıyor değil. NASA’nın kendi sayfasında herkesle paylaştığı teknik raporları yayınlanıyor. Bir tanesinde Mars’ta gelecekte enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla, rüzgar faydalanmak amacıyla hazırlanmış rüzgar türbini tasarımı fizibilite raporu mevcut.

Onlar bunlarla uğraşırken, bizlerin özellikle nükleer enerjisi teknolojisini öğrenip kullanmaya hazırlanmamız, üstelik eskisini, artık çöp, zararlı sayılanına ilgi duymamız çok üzücü. Hele ki küresel ısınmanın bu kadar çok belirginleştiği ve de üzerine tartışıldı şu günlerde. Bu konuya hayatının yıllarını vermiş insanlar işsiz kalmış, kendilerine başka yollar çizmişler. Bakalım gelecekte bizleri neler bekliyor.

Öte yandan bütün enerji sorunlarımız yine nükleer araştırma merkezlerinde çözümlenebilir de. Tabi o zamana kadar dünyayı kirleten bizler gün gelecek güneş sistemini de kirleteceğiz. Daha şimdiden dünyanın etrafında milyon dolarlık metal yığını çöplerimiz daireler çizmekte.

Belki Dünya’dan önce Mars’ı bitirdik. Orada da Mad Max filminin benzer kareleri yaşandı, petrol için savaşıldı. Sonra da Nuh’un uzay gemisine bir grup masum çocuk tıkıştırıldı ve dünyaya yollandı, milyon yıllar geçti ve burası da oldukça kirlendi. Bundan sonraki durağımız yine Mars olabilir, ya da Jüpiter’in uydusu (yeniden) Avrupa’ya yerleşiriz,

Dışı buz ve kaya içi ise oksijen ve su ilginç kaya parçası. Suyu, havası biterse sonra yine Mars’a yerleşiriz ya da Dünya’ya. Keşke yeni gezegenler inşa edebilsek, kendimiz tasarlasak, Otostopçunun Galaksi Rehberi’ndeki gibi Norveç’teki fiyortları inşa etsek. Çok zevkli olacağı kesin…

Not 1:
NASA’ya ait çok güzel bir site var. Astronomi meraklılarının çoğunun kullandığı “Astronomy Picture of the Day”. Harika fotoğraflara, belgelere ulaşmak mümkün bu sitede.

Not 2:
Antalya Saklıkent’te TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) var. Gözlemevi meşhur Olimpos’a çok yakın (kuş uçuşu yalnız), Bakırlıpete’de (rakım: 2500 metre) çok güzel bir yer. TÜBİTAK her sene Gözlem şenliği düzenliyor burada, astronomi ile ilgilenenler ve de güzel tatil yapmak isteyenler için çok güzel bir yer. Aynı zamanda (kışın) kayak merkezi, ama merak ediyorum bu kış ne oldu orası, malum Kilimanjaro karları bile tükenmiş.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz