Darwinizm Temelli Aborjin Soykırımı aborjin, Avustralya kıtası, Tazmanya ve çevre adalarda yaşayan yerli haklara verilen ad. Aborjinler, dil ve yaşam biçimi açısından ortak yönleri olan ancak topluluğa göre farklılıkları da barındıran geleneksel toplulukları ifade ediyorlar.
Güney Avustralya’da Noongar, Batı Avustralya’da Yamatji, Güneybatı Avustralya’da Nunga, Viktorya’da Koori, Tazmanya’da Palawah kabileleri, Aborjin topluluklarından bazıları.
2001 verilerine göre Avustralya’da bulunan yerli kabilelerin %90’ını Aborjinler oluşturmakta. Toplam Avustralya nüfusunun %2.5’ine tekabül ediyor bu rakam. Aborjinlerin Güneybatı Asya’dan Avustralya kıtasına geldikleri düşünülüyor. Fakat buna dair elde bilimsel bir kanıt yok. Avustralya yerlilerinin en yoğun yaşadığı bölge sahil kısımlarıydı. Özellikle Murray Gölü vadisinde yoğun şekilde yaşamaktaydılar.
Aborjin kültürü doğa ağırlıklıdır. Avustralya‘da birçok müzede ve galeride Aborjin sanat eserleri ve kültürü hakkında bilgi edinmek mümkün. Adelai’de bulunan Tanzanya Aborjin merkezi bunlardan biri.
Aborjinler hakkında birçok kitap da yazıldı. (A.P. Elkin – Avustralya Aborjinleri, Kathie Walker, Sally Morgan – My Place)
Aborjin mitolojisinde, mit kahramanlarının çoğu hayvanlardır. Dreamtime (düşzamanı) mitolojik temalardan birisi. Dreamtime mitolojisinden bir örnek. “Dünya uykuda. Her şey hareketsiz. Hayvanlar uyuyor. Gökkuşağı yılanı uyandı ve her şeyi bir kenara itti. Her yeri gezdi ve izini bıraktı. Yorulunca uyudu. Sonra kurbağayı gıdıklayıp güldürdü. Sudan çıkan kurbağanın ağzındaki sular yılanın bıraktığı izleri doldurdu. Böylece nehirler oluştu. Nehirler yeryüzünü canlandırdı. Her yer yeşillendi.” Dreamtime’ın 4 yönü vardır:
-Hayatın başlangıcı,
-Yaşamdaki gücün sırrı,
-Yaşam ve ölüm tarzı,
-Ataların hayatı.
Yerlilere göre düş görmek her şeyin bir anda olduğu zamandır. Çünkü geçmiş, gelecek ve şimdi düşte aynı anda vardır. Onlara göre düş zamanı öznel değil nesnel bir durumdur. Yani, kabile geleneklerine uygun yaşamanın sonucunda, mitolojileri dinleyerek düş zamanına girişin sağlanmasıdır.
Aborjinlerde ölüm sonrası hayat inancı vardı. Aborjinlere göre rüyada ölen yakınıyla konuşmak, hatta onun tarafından iyileştirilmek mümkündü. Ölüm ise düş zamanından doğarak çıkmak ve daha sonra düş zamanına geri gitmek arasında geçen bir döngüydü. (Bir nevi reenkarnasyon)
Avrupa’dan gelen yerleşimcilerden önce Avustralya kıtasında 1 milyon civarında Aborjin olduğu tahmin ediliyor. Avrupalıların kıtaya gelmesiyle birlikte sahil kısımdan Aborjinler uzaklaştırılmıştır. İlk Avrupalıların gelmesinden sonra yaklaşık 600.000 Aborjinin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Kaptan James Cook, Avustralya’nın doğu sahillerini ele geçirerek buraya “New South Wales” adını verdi (1770). 1788‘de kıtada İngiliz sömürgesi hakim olmaya başladı (İlk Sydney’de). İngilizler beraberinde hastalık da getirdi kıtaya. Bunlar günümüz için basit hastalıklardı; grip, suçiçeği vs.. Ama Avustralya yerlilerinin bünyeleri bu hastalıkları taşıyamadı. Yerli nüfusun önemli bölümü hastalıklarla telef oldu (14 .YY’da Avrupa’da veba salgınıyla benzerlik gösteren bir ölüm oranı). İngilizler su kaynaklarına ve topraklara da el koydular. Gerek hastalıklar, gerek toprak ve su kaynaklarının ellerinden alınması, gerek diğer sebeplerle yerli halkın nüfusunda %90 azalma oldu, İngiliz sömürgesinden sonra (1788-1900).
The Aborigines of Western Australia isimli eserinde Albert F. Calvert, Aborjinlerin dini inançlarının batıl olduğu, Hristiyanların ise onları bu batıl düşüncelerinden kurtaracağını ve medenileştireceğini ifade ediyor. Bu söylemler Aborjin soykırımını haklı göstermek adına türetilmiş. Buna benzer birçok söylev var.
Soykırımla ilgili kesin bir rakam bilinmiyor. Çünkü resmi kayıtlara ne kadarının geçtiği hakkında şüpheler var.
John Ah Kit, (Northern Territory Legislative Assembly üyesi) 1920 sonlarında yaşanan kuraklık nedeniyle doğal kaynaklara ilişkin Avustralya’da siyah ve beyaz halk arasında yoğun mücadele yaşandığını, Coniston katliamının haftalarca süren ve halkın öldürüldüğü seri bir polis baskını olduğunu söylüyor. Coniston katliamı Avrupalıların Aborjinlere uyguladığı en son katliamdır. Frederick Brooks isimli Avrupalı, Aborjinler tarafından vurulmuştu ve ölmüştü. Coniston katliamı da bu Avrupalının intikamını almak için yapıldı sözde. Bunlar soykırımı ört bas etmek veya haklı göstermek çabalarından başka şeyler değil. Resmi kayıtlara göre 30 bin Aborjin öldü. Ancak tarihçiler katliamda ölenlerin sayısını 60 olarak açıklıyor. William Murray isimli polis memuru haftalarca süren bir baskınla Aborjin kamplarında katliam uyguladı. Yine Waterloo Creek (1838), Convincing Ground (1833), Framentle (1830) katliamlarında pek çok Aborjin öldü. Aborjin soykırımının ideolojik temeli Darwinizm. Doğal seleksiyon, yaşam mücadelesi gibi Darwin tezleriyle soykırım yapıldı. Yani Darwinist ideolog görüşleri, esas alınmış soykırımlar yapılırken. Evrimci antropolog Max Muller’e göre insan ırkı 7 kategoriye ayrılır. Aborjinler bu kategoride en alttadır. Avrupalı beyaz soyu en üst sınıftır. Yine H.K. Rusden isimli Darwinist‘e göre en uygun olanların yaşaması kuvvetin haklı olduğunu göstermekte, aşağı ırk sayılan Avustralya halkı katledilirken acımasız doğal seleksiyon kanunları uygulanmaktadır. Miraslarını ise soğukkanlılıkla kabul ettiklerini belirtir bu Darwinist. Darwin’in beslediği ırkçı ve vahşi ideoloji Aborjin halkının katliamını başlatan ideoloji oldu aslında. Aborjinlerin bir kısmı katledilirken bir kısmını da kobay niyetine kullandılar. 10.000 Aborjin hayvandan insana geçerkenki kayıp halka olup olmadıklarını anlamak için British Museum’a götürüldü. Müzeler Aborjin beyinlerini sattılar. Sidney’de Avustralya Müzesi Müdürü Edward Ramsey ‘Avustralya Hayvanları’ isimli kitapçıkta Aborjinler hakkında bilgi verdi. Cesetlerin nasıl çalınacağını ve kurşun yaralarını tıkama yönetmelerini de kitapçıkta anlattı. Amalie Dietrich isimli Alman evrimci, Aborjinlerin derilerinin içini doldurarak saklamak üzere izin istemişti. Ve bunu başardı da. Evine eli kolu dolu döndü. Korah Wills (Queensland Belediye Başkanı – 1866) Aborjini parçalayarak nasıl öldürdüğünü şematik olarak anlattı.
20.YY’da da Aborjin soykırımı devam etti. Aborjin çocuklar ailelerinden zorla alındı veya kaçırıldı. Avustralya İnsan Hakları ve Eşit Fırsatlar Komisyonu’nda çalınan binlerce çocuğun ifadesi alındı. Çocuklar ifadelerinde, Avrupalıların buldukları yerde bu çocukları götürdüğünü, yerli halkın çocukları korumak için onları sakladıklarını, açık tenli Aborjinlerin beyaz ailelere evlatlık olarak verildiğini, siyah tenlilerin ise öksüzler yurduna yerleştirildiğini anlattılar.
Avustralya anayasası ile İngiliz halkının kıtaya gelmesinden çok önce aborjinlerin kıtada yaşadığı kabul edildi (1999). Günümüzde Aborjinlerin büyük kesimi kentlerde yaşamakta. Aborjin gençler arasında hapse girme oranı genel nüfusa oranla 10 kat daha yüksek. İşsizlik, fakirlik, sağlık sorunları ve intihar eylemleri de aynı şekilde yüksek.
Emre KOZAN ® sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.