Dünya, savaş naralarının dehşeti; topların, tankların, bombaların korkunç gürültüleri ve eziyet edilen ulusuların çığlıklarıyle inlerken; huzur dolu bir ses kendini ısrarla duyurmaya çalışıyordu. Bu sesin adı Tibet Budizminin ruhani lideri ve Tibet Devleti’nin başkanı 14.Dalai Lama Tenzin Gyatso’ydu ve dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun; giydiği kıyafet, konuştuğu dil, inandığı şey ne olursa olsun yer yüzünde yaşayan tüm insanlara şöyle sesleniyordu:
“Bugün dünya daha küçük ve bütün uluslar artık birbirlerine daha çok muhtaç. Bundan böyle bir ulus kendi sorunlarını kendi başına tamamen çözemez. Böylece, “evrensel bir sorumluluk bilinci” olmadan yaşamımız tehlikeye girer. Evrensel sorumluluk temel olarak, “başkalarının acılarını kendi acın gibi hissetmek” anlamına gelir. Düşmanlarımızın bile en nihayetinde amaçladığı şey mutlu olmaktır. Şunu artık daha iyi görmeliyiz ki bütün insanlar aslında aynı şeyi istiyor. Bu, empati kurmanın ve yapay prangalarımızdan kurtulmanın tek yoludur.”
Dalai Lama
Tenzin Gyatso, on üçüncü Dalai Lama Thubten Gyatso’nun reenkarnasyonu olarak 1935 yılında Kuzey Tibet’te dünyaya geldi. Dalai Lama, yedi çocuklu bir ailenin beşinci çocuğuydu. Çiftçi bir aileden geliyordu ve ailesi geçimini karşılamak için arpa, buğday ve koyun yetiştiriyordu. Doğum yeri olan Takster’de o yıllarda sadece yirmi aile yaşıyordu. On üçüncü Dalai Lama Thubten Gyatso’nun 1933 yılında ölmesinin ardından, Tibetli rahipler yeni Dalai Lama’yı aramaya koyuldular. Budist rahipler, Dalai Lama’nın yeri hakkında tabiattan bazı işaretler alıyorlardı. Bunlar: gökyüzündeki tuhaf biçimli bulutlar, duvardaki yosunların şekiller, Thubten Gyatso’nun mumyalanmış cesedinde meydana gelen değişiklikler… gibi çeşitli işaretlerdi. Tüm bu işaretler onları, Dalai Lama’yı Kuzey Tibet’e aramaya yönlendirdi. İki yıl sonra yeni Dalai Lama bulunmuştu. Tabii ki Dalai Lama Tenzin Gyatso’nun gösterdiği bazı mucizeler, onun gerçek Dalai Lama olduğunu kanıtladı. Örneğin, Tenzin Gyatso’nun ana dilinin Çince’nin bir lehçesi olan Xining dili olmasına rağmen, rahipler onu bulduğunda onlarla Tibetçe’nin Lhasa lehçesiyle konuşması bu mucizelerden biriydi. Budist rahipler, küçük çocuğun bir önceki hayatıyla ilgili anlattıkları karşısında onun on üçüncü Dalai Lama Thubten Gyatso’nun reenkarnasyonu olduğuna emin oldular. Tenzin Gyatso dört yaşındayken – 1939 yılında – ailesinden alınıp Tibet’in başkenti Lhasa’ya götürüldü. On beş yaşına gelince resmi olarak Tibet’in ruhani ve siyasi lideri oldu. Tibet’i anavatanının bir paraçası sayan Komunist Çin Devleti, 1950 yılının başında Tibet’i işgal etti. Dünyanın en kuvvetli ordularından birine sahip olan Çin’in ordusuna karşı Tibet Budistlerinin, küçük çaplı direnişlerine rağmen işgale engel olunamadı. Dalai Lama işgal şartlarını ağırlaştıran ve Tibetlileri göç ettirmeye çalışan Çin hükümetiyle görüşmek için Pekin’e gitti. Ancak 1950-59 yılları arasında birçok ayaklanma ve politik görüşmeler olmasına rağmen sonuç değişmedi. Lhasa’da şartlar artık kalmaya müsait değildi ve Tibetliler’e göç yolu gözüküyordu. Hindistan başbakanı Nehru’nun davetiyle Çin zorbalığından kaçan Dalai Lama ve on binlerce Tibetli kendilerine yeni bir dünya kurmak ve Çin ile olan mücadelelerini daha sağlıklı şartlarda sürdürmek için Dharmsala’ya (küçük Lhasa) yerleştiler. Tibetliler halen 1959 yılından beri kutsal şehir Lhasa’ya kavuşmayı arzu ediyorlar. Dalai Lama altı yaşından itibaren çok özel olarak eğitilmeye başladı. Yirmi dört yaşına geldiğinde “Geshe Lharampa” derecesiyle Budist felsefe doktorası aldı. Yirmi beş yaşındayken birden fazla manastır üniversitelerinden ayrı ayrı dersler aldı. Otuz kadar öğretmen onu mantık konusunda ve otuz beş farklı öğretmen de manastır disiplini ve Budist metafiziği konusunda sınava tabi tuttu. Dalai Lama, bütün sınavlarını çok yüksek başarıyla tamamladı. Ömrünün tamamını Tibet’in özgürlüğü için barışsever bir mücadeleyle geçiren Dalai Lama, bu sebeple 1989 yılında Nobel Barış Ödülü’nü almaya hak kazandı ve adını Sovyetler Birliği’nin dağıldığı, yeni dengelerin oluşmaya başladığı “yeni dünyaya” duyurdu.

Dalai Lama aynı zamanda çok iyi bir gezmendir. Dünya’nın her bir yanına politik ve dini liderlerle görüşmek için gider. Bu kadar çok gezmesiyle ilgili şöyle der:

“Dünya’yı gezip farklı renkte, kıyafette ve dinde insanları gördükçe şunu farkettim ki aslında tüm insanlar birbirlerine benziyor. Onların sahip olduğu farklılar yüzeysel farklılıklardır. Bütün insanlar sonuçta aynı şeyi arzu ediyorlar. Mutlu olmak ve ızdırap çekmemek…” – Dalai Lama Çeşitli dini liderlerle her daim görüşen Dalai Lama dinler hakkında son derece hoşgörülüdür. Çeşitli din ve felsefelere oldukça meraklıdır. Her fırsatta her dinin ayrı ayrı önemli olduğunu dile getirir. Batıda özellikle soğuk savaş sonrasında artan “Müslüman eşittir fundementalist; o da eşittir terorist” algılamasına kesin bir dille karşı çıkar. Müslümanlığı Hintliler ve Uygur Türkleri sayesinde çok iyi bilir. Yıllardır batıyla kurduğu bağlantılar ve Avrupa ülkelerine, Amerika Birleşik Devletleri’ne sık sık yaptığı ziyaretler sayesinde Hristiyanlığı da yakından tanır. Dünyada birden fazla dinin ve felsefenin olmasıyla ilgili olarak şuna dikkat çeker:

“Her zaman şuna inanmışımdır ki tek bir felsefe veya din yerine birden çok felsefe veya dinin olması çok daha iyidir. Her insan farklı mizaçta ve dünya görüşünde olduğundan bu farklılık gereklidir. Her dinin kendine özgü fikirleri ya da yolları vardır ve bunları öğrenmek kendi inancımızı da zenginleştirir.”- Dalai Lama
Dalai Lama ile ilgili söylenebilecek başka bir şey de, onun popüler kültür endüstrisiyle arasının oldukça iyi olmasıdır. Yıllar önce Dalai Lama, Hollywood sinemasının ilgisini çekti ve başrolünü Brad Bitt’in oynadığı ve bir gerçek yaşam öyküsünün anlatıldığı “Tibet’te Yedi Yıl” adlı filmde onun çocukluğu canlandırıldı. Ayrıca, Rammstein müzik grubu 2005 yılında piyasaya sürdüğü Reise,Reise albümünde Dalai Lama adlı bir şarkı hazırladı. Dalai Lama, Budist öğretiye göre Nirvana’ya ulaşmasına karşın insanlara yardım elini uzatmak için bu hakkından feragat ederek bir bedene bürünen kutsal bir ruhtur. Budizm ister bir din olarak kabul edilsin ister bir felsefe sonuç olarak bu öğretinin tek bir amacı vardır: Gerçek mutluluğa ulaşmak için başkalarını anlamaya çalışmak; başkalarının acısını kendi yüreğimizde hissetmek ve yaşadığımız küçücük dünyada uyum ve barış içinde hayatımızı sürdürmek. Her ne inançtan olursak olalım…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz