AFGANİSTANDA AFYON SAVAŞLARI Irak savaşının başlarında “Petrol için kan dökülmesin (No blood for oil)” sloganına yaygın olarak rastlanmaktaydı. Saddam’ın El-Kaide örgütüyle ilişkisi olduğuna ve elinde kitle imha silahları bulunduğuna dair savaş bahanesi, çok açık bir şekilde, çok daha zor hazmedilebilen emperyalist amaçları saklayan kitlesel bir kandırmacaydı. İşin aslı, Irak en büyük petrol üreticilerinden biriydi; ve çağımızda, Petrol Çağı’nda, petrol en stratejik kaynaktı. Savaşın esas amacının Irak petrolünün emperyalistçe ele geçirilmesi olduğu çok belliydi. İstilanın hemen ardından Irak’ın devlet kontrolündeki petrollerinin batının çıkarları doğrultusunda özelleştirilmesi bu savı teyit ediyordu.
Öyleyse neden “Afyon için kan dökülmesin.” diye sloganlar yok? Afganistan’ın en önemli üretim maddesi afyonun üretimi, mevcut savaş sırasında kayda değer oranda artmıştır. Marjah bölgesindeki NATO harekatı kesinlikle afyonla ilgilidir. Burasının Afganistan’ın en büyük afyon üretim bölgesi olduğu bildirilmiştir. Öyleyse neden insanlar, Afgan Savaşı’nın esas amacının afyon ticaretini kontrol etmek olabileceğini düşünmemektedir?

Kitlesel kandırma silahları bize, afyonun Taliban’a ait olduğunu ve ABD’nin terörün yanı sıra uyuşturucuyla da savaştığını söylemektedir. Ancak, afyon ticaretinin son elli yılda, Güney Asya boyunca doğudan batıya doğru, ABD savaşlarını takip ederek ve hep ABD varlıklarının kontrolü altında kaymış olması ilgi çekici bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır.

1960’larda, ABD, Vang Pao liderliğindeki Hmong afyon ordusunu vekaleten kullanarak Laos’ta gizli bir savaş yürütürken, dünyadaki yasadışı afyon üretiminin %70’i Güneydoğu Asya’da karşılanıyordu. Sovyetler’in Afganistan’ı istila etmesinin ardından, ABD destekli uyuşturucu baronlarının kontrolündeki Afganistan üretimi, Güneydoğu Asya’ya rakip olacak seviyeye kadar çıktı. 2002’den itibaren, hem Taliban hem de ABD destekli uyuşturucu kaçakçılarının teşviki altındaki afyon üretimi, eşi görülmemiş bir performans sergileyerek dünyadaki yasadışı afyon üretiminin %93’üne ulaştı.

2008 BM Dünya Uyuşturucu Raporu’ndan alınan aşağıdaki rapor, ABD istilasının ardından Afgan afyon üretiminin inanılmaz derecede arttığını göstermektedir. 1980’lerde, ABD, Afganistan’da Sovyetler’e karşı köktendinci Müslüman olan Mücahitler’i destekledi. Mücahitler savaşın masraflarını karşılayabilmek için köylülere devrim vergisi olarak afyon yetiştirmelerini emretti. Pakistan sınırının diğer tarafındaysa, Pakistan istihbaratının koruması altındaki Afgan liderler ve yerel suç örgütleri, yüzlerce eroin laboratuarını işletti. Altın Hilal, eroin ticaret merkezi olarak Altın Üçgen’i gölgede bırakırken, Afganistan, İran, Pakistan ve Sovyetler Birliği’ni dolanarak gelen bağımlılık problemini yarattı.

ABD’nin uyuşturucu ticaretindeki rolünü saklamak için, Uyuşturucuyla Mücadele Teşkilatı’ndan (DEA), ABD müttefiklerinin çevirdiği entrikalara, bunların Pakistan Gizli Servisi ISI’den ve Pakistan bankalarından nasıl destek aldıklarına bakmamaları istendi. CIA’nin görevi, Orta Asya Cumhuriyetlerindeki İslami militanları destekleyerek Sovyetler’de istikrarsızlık yaratmaktı. Bunun için de, uyuşturucuyla savaşı Soğuk Savaş’a feda ettiler. Görevleri, Sovyetler’e mümkün olduğunca zarar vermekti. Uyuşturucu savaşının Sovyetler’in çöküşünü hızlandıracağını bilen CIA, Özbekistan, Çeçenistan ve Gürcistan’da Sovyet düşmanı isyancıları destekledi. Terörün masraflarını karşılamak için uyuşturucu kullanılırken, batılı istihbarat örgütleri Orta Asya’daki siyasi hizipleri etkilemek için uyuşturucu üzerindeki hakimiyetlerinden faydalandı.

Sovyet ordusu 1989’da Afganistan’dan çekilirken geride, ABD destekli Mücahitler’le Sovyetler’in destekledi hükümet arasında 1992’ye kadar süren bir iç savaş bıraktı. Mücahitlerin zaferini takip eden kaos döneminde, Afganistan, kumandanların eline düşerken afyon üretimi iyice arttı.

Bu kaos ortamından doğan Taliban, kendisini kumandanları tasfiye etmeye ve ülkeye katı bir şeriat hukuku getirmeye adadı. 1994’de Kandahar’ı ele geçirdikten sonra ilerlemeye devam ederek 1996’da Kabil’i de ele geçirerek Afganistan İslam Emirliği’ni ilan etti.

Taliban hükümetinin politikaları doğrultusunda Afganistan’daki afyon üretimi azaldı. 1999 yılında aldıkları bir kararla, Taliban yetkilileri Afganistan’daki afyon yetiştiricilerinden üretimlerini üçte bire düşürmesini istedi. 2000 yılında çıkartılan bir başka kararnameyle afyon tarımına tamamen son verilmesi istendi. Afyon üretimini yasaklayan Taliban lideri Molla Ömer, uyuşturucu ticaretinin İslam’a aykırı olduğunu ilan etti.

Bunun sonucunda, 2001 yılı, dünya afyon üretimi açısından 1990 -2007 yılları arasındaki dönemdeki en kötü yıl oldu. 1990’larda afyon üretimi yılda ortalama 4000 tonun üzerine çıkmıştı. 2001 yılında üretim 200 tonun altına düştü. 2001 yılında Avustralya’da görülen eroin sıkıntısından kendilerine pay biçen Howard Hükümeti kabul etmese de, bunun asıl sebebi Taliban’dı.

11 Eylül 2001’de Pentagon ve Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıların ardından, ABD özel kuvvetlerinin liderliğindeki Kuzey İttifakı orduları, papatya biçen (daisy cutter) bombaları, misket bombaları ve sığınak delen füzeleriyle Afganistan’daki Taliban güçlerini darmadağın ettiler. Afyon yasağı kaldırıldı, CIA destekli kumandanlar tekrar kontrolü ele aldı; ve Afganistan tekrar en büyük afyon üreticisi oldu. Resmi ağızdan yalanlanmış olsa bile, AB Ulusal Güvenlik Konseyi eski üyelerinden Hillary Mann Leverett, ABD’nin, 2002’deki Afganistan Savunma Bakanı da dahil olmak üzere Afganistan bakanlarının uyuşturucu ticaretine bulaştığını bildiğini ifade etti.

2002’den sonra Afganistan’daki afyon üretimi emsali görülmemiş seviyelere çıktı. 2007 yılına gelindiğine, Afganistan bütün dünyaya yetecek kadar eroin üretir olmuştu. Amerikan İçişleri Bakanlığına bağlı olarak Afganistan’da kontra-narkotik ve adalet reformu koordinatörü olarak görev yapan Thomas Schweich, Başkan Hamid Karzai’yi uyuşturucuyla savaşı oyalamakla suçladı. Schweich ayrıca Pentagon’u da afyon mahsulünü imha etme çalışmalarına yardımcı olmaya engel çıkarmakla suçladı.

Schwich, New York Times’da narkotik yozlaşmanın Afgan hükümetinin en üst seviyelerine kadar çıktığını yazdı. Karzai’nin, güneyde, kendi siyasi etki alanı içinde kalan uyuşturucu baronlarına karşı harekete geçmekte isteksiz olduğunu söyledi.

Uyuşturucu baronu olma şüphesi taşıyanların başında, Başkan Hamid Karzai’nin kardeşi Ahmet Veli Karzai geliyordu. Ahmet Veli Karzai’nin Ağustos 2009’daki seçimlerde kardeşinin yeniden seçilmesi için yüz binlerce sahte oy üretilmesine yardımcı olduğu ileri sürülüyor. Ayrıca, sadece kağıt üstünde yer alan onlarca hayalet seçim sandığının kurulmasından ve buralardan on binlerce sahte oy çıkmasından da sorumlu olduğuna inanılıyor. ABD’li yetkililer, Karzai’nin ülkeyi mafya tarzında yönetmesini eleştirmiştir. New York Times, Obama yönetiminin, Karzai Hükümetine sızan en yüksek seviyelerdeki uyuşturucu baronlarının belini kırmaya yemin ettiğini, Başkan Karzai’ye kardeşini Afganistan’ın güneyinden sürmesi için baskı yaptığını; ama Karzai’nin bunu reddettiğini yazdı.

Schweich “Karzai bizimle oynuyordu.” diye yazdı. “ABD, altyapının geliştirilmesi için milyarlarca dolar harcıyordu. ABD ve müttefikleri Taliban’la savaşıyordu. Karzai ve dostları da uyuşturucu ticaretinden zengin oluyordu. Karzai’nini uyuşturucudan kâr elde eden Taliban düşmanları vardı, ama bundan daha da çok aynı şeyi yapan destekçisi vardı.”

Ama aslında kim kimle oynuyordu?

Oynayan kukla başkan mıydı yoksa onu yerleştiren kukla efendileri mi?

Douglas Valentine’in Uyuştrucu Savaşları Tarihi çalışmasında açıkça göstermiş olduğu üzere, bu hiç bitmeyen savaş aslında sadece göstermece bir rekabet, ABD’nin iki kolu olan CIA ve DEA arasındaki bir bilek güreşiydi. DEA boş yere savaşın savcısı olmaya çalışırken, CIA de uyuşturucu işi yapan ABD varlıklarını koruyordu.

19. ve 20. yüzyıllarda, Avrupalı güçler (özellikle İngiltere) ve Japonya, Çin’i zayıf düşürmek ve boyun eğdirmek için afyon ticaretini kullanmıştı. 21. yüzyılda afyon silahının bu sefer de İran, Rusya ve eski Sovyet Cumhuriyetlerine karşı kullandığı anlaşılıyor.

Not: Bu makeleyi çevirmek için zaman ayırmam ve sonra da burada yayınlamam makaleye genel anlamda katıldığımı gösteriyor olsa da, yukarıda yazılanlar öncelikle yazarı bağlar. Her söyleneni yüzde yüz kabul ettiğim anlamına gelmez.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz