Hollywood sinemasında filmler çeker, new york’a tapar, küçük burjuva kültürünün tam bir temsilcidir ama bilinçli ya da bilinçsiz olarak da o kültürün yoksunluğunun en önemli dışavurumlarını sergiler. Edebiyatta türkiye’de bir oğuz atay varsa, dünyada bir dostoyevski varsa, sinemada da woody allen vardır. Siyasi eylemlere inanmaz, sleeper filminde diktatörün burnunu yok edersek yarın kendi başımıza geçireceğimiz devrimcinin diktatörleşeceğini ve bu sefer onun burnunu yok etmemiz gerekeceğini söyler.

Bananasta ise direk olarak baş devrimcinin diktatörleşmesini izlettirir bizlere. Ne siyasete, ne dinlere, ne de hayatta varolan bir anlama inanan allen geriye sadece ilişkiyi bırakır. Kuru, duygusuz bir cinselliği değil, insanın kendini tamamlamasını, karşısındaki insanla birlikte hayata bir anlam katabilmesini gösterir bize.

Filmlerinde sevgilisiyle geçen macera dolu anlar, entellektüel arkadaşlık ortamı, birbirlerine çok şey katan çiftler gerçekten kendi adıma da hayatım boyunca isteyeceği şeyler. Ancak woody allen da bir filozof gibi her filmin sonunda bunları yıkar, bunların bir yanılsama olduğunu gösterir bizlere. Bence yanılsama olsalar bile ömür boyunca peslerinden koşmaya değecek yanılsamalar.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here